Hayat yolculuğu; birçok bilgenin, ilimsel ve deneyimsel ortak görüş edinim ve çıkarımlarında söz edilen yönüyle, insanın kendi özüne uygun olarak benimsediği yaşamsal niteliklerle güzel geçen bir süreçler bileşeni…
İnsan doğasına özgü duyusal donanımlarla yaşama muhatap olan bir varlık. Hayata dair her şeyle bir nevi ilişkisi var.
Çok seçenekli ve çok yönlü olan ilgililik ve alışveriş tercihleri, döngüsel bir sentez meydana getirir. Kazanımlar ve kayıplar işlem türüne göre, kişiyi bağlayıcı olarak listelenir.
Yani bireyler kendi manzaralarını hayat tuallerine kendi yaşam tarzları ile resmederler. Ortaya çıkan eser; rengini, dokusunu, anlamını kişilerin dokunuşu ile alır ve öyle de ifade eder.
Ve insan iki kapı arasını adımlarken, uğradığı duraklarda, dinlendiği gölgeliklerde, yakalandığı yağmur kar, dolu gibi mevsimsel iklimlerinde, çoğu zaman yalnız, biraz birlikte, epeyce ayrılıklarla yaşadığı anlar ve kaldığı durumlar karşısında, doğası gereğince birilerine ihtiyaç duyar.
Bu gereksinim olayların oluşturduğu boşlukları doldurmak, değişimlere yönelik alışmayı sağlamak, eksikleri gidermek, ağır yükleri hafifletmek, endişe ve sevinçlerini paylaşmak gibi misyonu olan bir varoluş gerekliliğidir.
Ancak son 100 yıldır ,genel anlamıyla ; savaşlar, sanayi gelişimleri ,endüstriyel önermeler , tüketim alışkanlıklarının çeşitliliği, sosyal değişimler , siyasi ,milli ve politik etkenler , çıkarların sınır tanımaz taşkınlıkları , ben merkezli psikolojik oluşumlar , kültürel deformasyonları , haz eksenli etkileşim , pragmatist iletişim , günü birlik ilişkiler , çok yönlü tutkuların sarmal baskısı gibi küresel ölçekte erozyon yaşayan değer kayıplarına bağlı olarak kalabalıklar içinde yalnızlık toplumları oluştu.
Sert esen ve önüne kattığı her şeyi sürükleyen bu rüzgarların elbette köklerini sökemediği, aparıp koparıp götüremediği değerler ve bu değerleri yaşayıp, yaşatmak için inançlı olan insanlar sayısal olarak az dahi olsalar, niteliğin eder değeri bağlamında çokluktan kıymetlidir. Ve bu azlar, sahip oldukları ve yaşatıp korumaya çalıştıkları insani mirasın aktarımına yönelik görev yerlerindedirler. Bu durum da gerçek insanlığın fıtratında olan bir özelliktir.
Yani her insan yaratılışı güzeldir ve güzelliğe yönelik bir ivme kazandırılmış özelliktedir. Olumsuz şeylere yönelmekte gösterilen tercihsel eğilim gibi, olumlu olan şeylere de yönelebilir bir irade doğasında vardır. Edindiği olumlu kazanımlardan kendi faydalanabildiği gibi, başkalarını da yarar sağlayabilir.
Murat Safitürk