İnsanın kişilik dünyasını ve karakter sağlığını belirleyen en önemli husus kanıksanmış kültürel değerlerdir.
Saygı temelli olan değerler bütünü, gerek bireyin kendine karşı, gerekse ilgili olduğu toplumun sosyal ilişkilerine ait niteliği belirleyen özelliğe sahiptir.
Bununla birlikte ortak yaşam statüsünde olan doğa ve içinde barınan canlı cansız tüm varlıklar bu sentezin bir parçasıdır.
Bu nokta da davranışsal yanılgı, kişinin özgül saygınlığı ile yöneldiği her şeyden kasıtlı olarak beklentiye girmesidir.
Pragmatist içeriği olan tüm yaklaşımların sürdürebilir özelliği yoktur. Çıkar ilişkisine bağlanan tüm iletişim ve etkileşim anlık tatmine yöneliktir. Oysa devamlılığı temin edilemeyen tüm girişimlerin verimli kazanımı bulunamaz. Dolayısıyla duyusal tüketimin istikrarsızlığı, daha fazlasını isteyen bir seviyeye ulaşarak taşkınlıklara neden olur. Aşırılık her ne ile ilgili olursa olsun zararlıdır.
Bu bağlamda alış veriş algısı ile belirlenen insani hedeflerin yolu doğru sonuçlara ulaşmaktan uzaktır.
Değerli olan tutum ve davranışın asıl gösterilme nedeni; doğru olan bir faaliyetin, doğru olduğu için gerçekleştirilmesidir.
Yani eylemin doğası, öyle olmasını gerektirdiği için yapılmış olmasıdır. Bir menfaat beklenilen duyusal ilişkilerin gerçekçi bir karşılıkta bulunması düşünülemez.
Çünkü doğal süreçte insanın yaşamı önünde hazır buldukları ile ilgilidir. Erişmek istediği nokta ne olursa olsun o da bir var olan ve tanımlanmış şeylerle ilgilidir. Yani insan yokluktan hiç olmayan bir değer ve amaç türetemez. Ancak var olanla arasında bir göreceli değerler belirleyebilir.
Dolayısıyla doğal süreçler çatışmaya elverişli değildir. Hayat ve içinde barındırdığı sistemsel işleyiş köklü bağlara sahip milyonlarca yıllık birikime sahiptir. İnsan ise yapısı itibariyle zayıf bir yapıya sahiptir. Bu nedenle gerek fiziki gerek içsel olsun evrensel döngüye karşı açılan savaşlarda yenilgi kaçınılmazdır.
Bu yenilgi gerçeğini onur kırılması gibi algılamak doğru değildir. Düşünsel bir hatanın karşılığı olarak kabullenerek, uyumlu davranış değerlerini yaşamaya başlamak önemlidir. İnsan onurunu koruyacak asıl neden evrensel bütünlük içinde kendi ritmini oluşturabilmektir.
Yukarıda birkaç satırda söz edilen girdi ve çıktılar bu zamana kadar kısmen bilinen yaklaşım ve davranışların etkileşime ait özet anlatılardır.
Konumuz Kavramsal Dejenerasyonla ilgili olmakla birlikte, güncel deformasyonun durumuna dikkat çekmek için zihni egzersiz amacı taşımaktadır.
KAVRAMSAL DEJENERASYON İNTİHAR İLİŞKİSİ
Dejenerasyon içerdiği yozlaşma nedeni ile oluşturduğu temel etki, yukarıda söz edilen değer ve insan arasındaki ilgi bağın kopartılmasıdır.
Bu yıkım için gerekli olan en temel asidik unsur, değerleri önemsizleştirme ve önem verilen tüm olgu ve gelişim sürecinin katkısal edinimlerine karşı girişilen basitleştirme hareketidir.
Bir anlamda duyusal hayat kanallarından uzaklaşan birey, yitirdiği boşluğu doldurmak için dikkatsizce ve kontrolsüz bir şekilde her karşılaştığı şeyle, gerek fiziki, gerek hissi bir temas oluşturur. Acil üretilip arz edilmiş her ürün, popüler kültür tabir edilen özensiz tüketimi tetikleyen bir fikirsel bir endüstri girişimidir.
Çünkü organik tüketim birçok sağlık prosesini barındırır. Oysa tek kullanımlık ürünlerin içinde bir sorumluluk barındırmaması nedeni ile yoğun bir sirkülasyon sağlaması mümkündür.
Dolayısıyla çoklu üretim ve buna bağlı rekabet yapay değerler oluşturmak zorundadır. Bu bağlamda söz konusu girişim kendi literatürünü yapılandırmak durumundadır.
Sunulacak içeriğe erişimi kolaylaştırmak, ardından yukarıda söz edilen değer yitirişlerine bağlı yozlaşmayı sağlamak ve açılan boşluğu kendi değerlerini konumlandırmak üzerine bir proje söz konusudur.
En öncelikli atılan adım, varlık amacını sorgulayan ve yaşam kaynaklarını canlı tutan ve akılcıl karşılığı olan NEDEN sorusunun, NEDEN ‘ligini sorgulatmaktır.
Bir soru netliğini kaybedip, ihtimaller ile ele alındığında sonsuz olasılıklar doğru cevaba ulaşmayı imkânsız kılar.
Soruların netliğini yitirip, sorun oluşunun bir diğer yöntemi, algının sunuşla kuşatılması ve tek bir noktaya yoğunlaştırılmasıdır. Hayal ve mevcut arasında yapılan ilişkilendirmenin, gelişim sürecinde veya gelişim sürecini kaçırmış bireyler üzerinde istenilen yanıltıcı yönlendirmeyi yapabilmesi mümkündür.
İnsan zihninin berrak oluşunun en temel göstergesi, doğru ve yanlışı bir birinden ayırt edebilme yetisidir.
Ancak bu duruluğa erişimi engellenen bir etki, dilediği bulanıklığı sağlayabilir. Böylelikle tüm tüketim ve tüketicileri yönetilebilir.
Hızlı ve değişken bir pazara sahip olan bu tür girişimlerin arz içeriğinde, yukarıda söz edilen bağbozumu boşluğunu dolduracak materyaller vardır.
- Tüketim bilincine ait fayda tercihinin ortadan kaldırılması,
- Her tür tüketime uygun ürün üretimi ile yönetilebiliri sınıfsal kategorizasyonun yapılması,
- Reklam ve tanıtım unsurlarının düşünmeyi engelleyecek tasarım ve aksiyonlarla subliminal mesajlar vermesi,
- Görsellerin haz duygusunu baskın hale getirmesi ile değerlendirme kabiliyetinin köreltilmesi,
- Uyarılmış duyguların akıl üzerinde hâkimiyet kurulmasının temini ile hissi kontrolsüzlüğün el edilmesi,
- Özenti örneklemeleri ile ulaşılmaz hedeflerin hayalperest kurgularının, planlı yaşam niteliğini yıpratması,
- Karşılığı olmayan iletişim kurguları ile sürekli kişilik kaybının sağlanması,
- Etkileşim alanlarının oluşturduğu sınırsızlığın, aidiyet için belirlediği bedellerin acımasızlığı ile meydana gelen tutkuların her şeyi feda edebilecek taşkınlık seviyesini ulaşması varılan sonuca bağlı olarak büyük tükenmişlik, kullanılmışlık, terkedilmiştik, değersizlik ve yolunu kaybetmiş olmanın ağır sendromu ve buna bağlı olarak yitirilmiş anlamların insan ruhuna enkaz gibi bıraktığı birçok duyusal tortu…
İnsan bununla beş şekilde başa çıkabilir.
- Gelişim sürecinin farkındalıklar ile kontrol altına alınmasıyla.
- Doğru bilgi ve yönlendirmeye bağlı onarımla.
- Çeşitli madde bağımlılıkları ile düşünmeyi engelleyerek.
- Onursal yenilgi ile ortaya çıkan öz kıyımlarla.
- Dolaylı ölümü gerçekleştirecek aşırılıklarla.
Sonuç itibariyle onarıcı ve kontrol sağlayıcı bir amaç ve girişime sahip olmamak, çok yönlü intihar anlamına gelecektir.
Bedeni kurtulup, duyusal ölümü gerçekleşmiş bir insan ne kadar insandır?
İçindeki çatışmanın baskısından kurtulmak için aklını bağımlılıklar tutsak eden bir insan acaba yaşamakta mıdır?
Bulunduğu durumdan kurtuluşu, daha fazlasını yapmakla sağlayabileceği düşüncesinin dürtüsel davranışına kapılmış bir insan, kendinden başka daha kaç kişinin hayatını kaybetmesine neden olabilir.
İnsanlığın bir tane ortak düşmanı vardır. O da karanlık duygulardan beslenme alışkanlığına sahip olan kötü insanlardır.
Evet,
İnsan onursal değerlerin yenilenmiş bir nitelik ve evrensel bir bakış açısıyla yeniden tanımlanması kaçınılmazdır.
İnsanın ilgi ve aidiyet alanının genişliği ve kâinat ilişki realitesine ait akılcıl bilginin kültürel bir konsorsiyum oluşturarak ön yargısız tespit ve aktarımı sağlanmalıdır.
Önerilerin kök nedenlerinin insan doğasındaki bağlar ile olan koordinatlarının işlevsel karşılığının fikirsel ve duygusal olarak tam verilebiliyor olması zorunluluktur.
Doğru ve yanlış arasında ayrıştırıcı niteliğin insan doğasındaki uygunluk ölçeğine göre net bir şekilde belirlenmesi ve çeşitli argümanlarla tanımlanması ötelenemez bir öneme sahiptir.
Yapıcı ve onarıcı faaliyetlere yönelik karar ve girişimleri engelleyen çeşitli sebeplerin tespit edilmesi ve tespit edilen sorunlara yönelik yapıcılığa gerekli olan motivasyon düşüncesi ve ümit duygularının eylemsel bir form kazanımının sağlaması başka seçeneği olmayan durumsal bir gerçektir.
Unutulmamalıdır ki; güç birliklerine karşı, iş birliği oluşturamayan tüm savunma hatları geçilmeye mahkûmdur.
Ve yine unutulmamalıdır ki Kavramsal Dejenerasyon; insan ortak değerlerine yönelik hiçbir ırk, cinsiyet ve yaş sınırı ayrıştırımına gitmeyen fikirsel endüstriye sahip bir girişimdir.
Ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak insani tüketimi sağladığında, insan kendini içi boşalmış ve bir köşeye terk edilmiş olarak bulur.
Tepkisiz kalınması imkânsız olan bu yozlaştırma akımın çarpan etkisinin meydana getireceği kayıpların geri kazanımı, önleyici tedbirlerin hayata geçirilmesi, gelişim ve oluşum süreçlerinin kontrol altında tutulması, hayata karşı işlenecek suçların önüne geçilmesi anlamına gelecektir.
Murat Safitürk