Giriş Notu: Depresif, anlık, bağımlılıklara bağlı, dikkat çekmek gibi köklü bir nedene dayanmayan ve destek merkezleri veya harici müdahaleler ile engellenebilen girişimler, bu yazımızda aktarılmak istenen konu ve konuların dışında tutulmuştur…
Temel Süreç Öğeleri
İnsanın psikolojik varlığı birçok detaya sahiptir.
Hatta insanı insan yapan ruhsal nitelik budur.
İçsel kimlik ve kişilik bedensel hayatı da şekillendirir.
Yani insanın görünen yönü, içsel kişilik tarafından yönetilir.
Bu şahsiyetin kendinde topladığı özellikler yönetimsel ve yaşamsal niteliği belirler.
Ve süreç temelde üç evreden oluşur.
Bunlar çocukluk, gençlik ve yaşlılıktır.
Çocukluk süreci, insan oluşum sürecinin en etkin olduğu dönemdir.
Gençlik dönemi genelde çocukluk dönemimin ergenlik dönemine erişimi ile başlayan çatışma dönemidir.
Öğreticiler veya örnekler üzerinden alınan bilgi ve beceriler, fiziksel ve çevresel dönüşüm evrelerinde yüzleşmeler yaşar. Bu evrede çatışma alanları, zıtlıklar gibi etkin saha hakkında yeterli tanım bulunmuyorsa, baskın olan faktörler bireysel yapının direnişini kırar ve kendine göre dönüştürür.
Öz benliğin zayıflığı yönetimsel olarak iradeyi devreder. Böylelikle her şeyden etkilenen, her teklifi kabul edebilen, varlık iddiası bulunmayan, etki ve yıpranmaya açık bir kişilik meydana gelir.
Bununla birlikte, çocukluk döneminin evrildiği bu gençlik dönemi, edinimine bağlı olarak yaş olgunluğunun bulunduğu evrelere geçiş yapar. Kendini içinde bulduğu duruma itaatkâr olup, akışta olan güdüme boyun eğen bireylerin olgunluk ve yaşlılıkları yalnızlık ve bu yalnızlığın getirdiği dipsiz boşluklardan oluşur.
Özetle değinilen, evre, değişim, dönüşüm ve sonuç itibarlı durumların gelişiminde rol alan etkenler, intihar gelişim sürecinin kök nedenleridir. Bu oluşum süreçlerinin hangi argümanlar ile pekiştiği hakkında doğru bilgiye sahip olmamak, ortaya çıkan olaylar ve kanıtlar üzerinden tespit çalışmaları ile yüzeysel bir algoritma meydana gelir.
Çünkü genel itibariyle her intihar olayı yaşamsal bir sonuç verisi ile kendini göstermektedir. Dolayısıyla konunun analizi –daha önceki yazıda belirtildiği gibi- bu çıktı üzerinden yapılmaktadır. Yani bir yıl öncesinden, söylemler, son bırakılan mesajlar ile sınırlı kalmaktadır.
Genel tahmin kalıpları, her intihar girişimini kategorize ederek tasnif eder.
Oysa tahmin ve kabullenilmiş teşhislerin oluşturduğu tatminler, köklü çözüm araştırmalarını engellemektedir.
DAVRANIŞ BELİRLEYİCİ KAYNAKLAR:
İntiharın derin gelişim sürecinde iki temelli kaynak davranış esastır. Aşağıda aktarılacak bu iki esas kötü sonucu engellemek için hayati öneme sahiptir.
- Kişiliğin yapılanma evrelerine yapılacak gerçekçi katkı.
- Çatışma süreçlerine bağlı yıpranmalara yönelik onarımlar.
Birinci olarak; Kişiliğin yapılanma evrelerine yapılacak gerçekçi katkı bireylerin çocukluk döneminden başlayarak, gençlik dönemlerini kapsayan bir süreçtir.
Her yaş devinimi elde ettiklerini, bir ileri yaş dönemine yuvarlar. Böylelikle gelişim süreci bir birikim aktarımı halini alır. Algılanan ve tanımlanan her şeyin bir ileri boyutu daha fazla algılanan detayları içerir. Hayali olan şeyler gerçekleriyle karşılaşmaya başlar. Öğreticilerin yeterlilik ve iyi niyet bilinci, tasvirden hakikate kadar tüm aşamaların bir biri ile örtüşmesini sağlar. Böylelikle doğru olana karşı güven duygusu bellekte yerleşmiş olur.
Güven duygusu ve doğru anlatı ve aktarımlarla karşılaşılan durumlar arasındaki uyuşmaya bağlı olarak konumlanmayı tesis eder. Sonuç itibariyle de çatışma ve harici önermelere karşı savunma yetisi kazanılmış olur.
Yani, çocukluk tümüyle bir masumiyettir. Çocukluğun barındırdığı güçsüzlük ve başkalarının ilgisine olan ihtiyaç dönemleri, onun sadece barınma ve beslemeye yönelik gereksinimlerini karşılamak için değildir.
Gelişime bağlı olarak, bireyin güçlenmesi, çevresel etkileşim alanına geçecek olması, katılımcı iradesinin kendini göstermek istemesi, aidiyete ait alan tespit duygularının ortaya çıkması ve buna bağlı olarak, karışacağı toplumun yapısı, riskler ve önlemler gibi komplike bir dünyaya giriş ve geçişinde ona doğru ve yeterli donanımı verebilmek asıl yaşamsal katkı dinamikleri oluşturur.
Bu nokta da aktarıcı bilinç, hayata ait gerçek okumalara sahip bilgi donanımı, sorumluluk ve şefkatten gelen ilgi düzeyi, hem ruhsal hem de bedensel öz kıyımı engeller.
Bununla birlikte, gözlerini açtığı evrenin işleyiş düzeni , aktif hayat yasalarının niteliği ile insanın doğası arasındaki köklü bağlılık ve yaşamsal koordinasyon, dayanışma, iletişim ve etkileşimde bütünleşmiş varlık ilkeleri, doğru tanımlar ve bu tanımlar ile meydana çıkacak olan hakikatin var oluş neden ve niçinlerine yönelik bilgi ve algının tutucu katkısı göz ardı edilmemelidir.
Çünkü benlik her ne kadar harika tanımlansa ve varlık bilincine ulaşsa da , ilgi dairesinin kuşattığı evrensellikle bir entegrasyon sağlayamazsa egosit bir kişilik meydana gelir. Bu kişilik ise tüm insani niteliğin Narsisizm kaynaklı intiharları demektir.
Birinci başlığın temel öğreti kriterlerini dört başlıkta toplayabiliriz. Bu dört başlık varoluşa yönelik gerçeklerin arayış felsefesini oluşturmuştur.,
- Ben kimim?
- Nerden geliyorum?
- Burada ne işim var?
- Nereye gidiyorum?
Tüm fikri akımlar, duruş noktaları ne olursa olsun kendilerine göre bu soruların cevaplarını vermeye çalışmışlardır.
Ve aslında insan varlığını soruların tümü olmasa da birisi mutlaka ilgilendirir. Soru ve sorun kaynağı olduğu gibi, huzurunda kaynağı bu soru cevap etkileşimindedir.
Cevabın doğruluğu ve doğru cevabı bulmaya olan isteklilik yaşam niteliğini belirler.
Bununla birlikte cevabın doğruluğu, kabul etmeyi güçleştiriyorsa anlamayı ve anlamayı anlamlaştırın özelliklerin aktarımı gerekir.
Evet, hayat gelişim süreci hassas çalışmalar ister.
Ötelemeler ve görev kaçışları suni beslemeler ile insan doğasında zaaflar, kırılganlıklar ve olumsuz etkileşime yönelik yatkınlıklar oluşturur.
Zaman itibariyle eksiklikler giderilmeyecek bir şekilde değildir.
Öğrenmenin önü açıktır. Sadece neye ihtiyacın olduğunu tespit etmek ve doğru bir tedarik yapabilmek sorunların aşılma sürecini pozitif anlamda destekleyecektir.
Burada temel şart, istek ve isteksizliğe neden olan duygunun kaynağının iyi analiz edilmesidir.
Yani hedeflenen sonuca ulaşmaktaki amaç ve niyet nedir?
Durumu kabul etmemi engelleyen düşüncem nelerden oluşmaktadır?
Doğrulamanın yapılması ile harekete geçmek istikrarı temin edecek, kalıcı kazanımlar elde etmeyi sağlayacaktır.
Evet, birinci başlıkta öğretici ve aktarıcıların bilgi ve sorumluluk bilincine bağlı olan gelişim sürecinin içeriğinde olan esaslar temel bağlamda özetle belirtilmiştir. Belirtilen bu hususlar kişiliğin yapılanma evresinin gerekleri olduğu gibi, sorgulama evrelerinin de lazımlarındandır. Görüldüğü üzere bu gereksinimleri karşılamak insan doğasının ihtiyacı olan donanımsal ihtiyaçları bilmekle ilgilidir.
Bu bilgiye karşı olan yoksunluk, yanlış teşhis ve tedavi süreçlerinin hastaya vereceği kaçınılmaz zararla birebir aynıdır.
Dolayısıyla intihar gelişim süreçlerinin en temel faktörü, bireyin dünyaya gelişinde rol alan ebeveyn etkisidir.
Temel ihtiyaçların fiziksel sınırda tutulması, ruhsal gelişime yönelik bilinçli diyet uygulamalarının bilinmemesi, en önemli hususlardan biri olan bireyin karakteristik yapı ve gereksinimleri hakkında bir fikir ve ilgi sahibi olmamak, gelişim ve buna bağlı etkileşim süreçlerinin oluşturacağı yönlendirmeler bağlamında önleyici ve yönetici katkıyı sağlayıcı beslemenin yapılmaması ile kendini çatışma ortasında bulan kişinin çok yönlü yenilgisi kaçınılmazdır.
Bu yenilgi depresyon, anksiyete, panik bozukluklar, içine kapanma, şiddet, öfke, sapkınlıklar ve bağımlılıklar olarak kendini gösterebildiği gibi, intihar olarak da sonuçlanabilir.
Söz konusu yapılandırılma dönemlerinin bir şekilde elden kaçışı ise süreçlere lokal müdahale gereğini ortaya çıkartır.
Bu durum ise konumuzun ikinci başlığında olan, Çatışma süreçlerine bağlı yıpranmalara yönelik onarım faaliyetleri anlamına gelir.
YIPRANMA VE ONARIM SÜREÇLERİ:
Bu çerçevede yaş aralığı yoktur. Durumsal olarak kendini gösteren olumsuz çıktıların birey üzerinde sağladığı baskının kaldırılması için formüle edilecek yöntemlerin belirlenmesi önemlidir.
Kırılganlıkların ve yenilgilerin ruhsal çöküntüye ve buna bağlı olumsuz eğilimlere sebep olan duygusal tükenişin nedeni ne olabilir?
Örneğin insanın eline bir şey batsa hemen elini oradan uzaklaştırır.
Parmağına bir ateş temas etse derhal parmağını o noktadan çeker.
Yani insan bedensel olarak bir zararla karşılaştığında refleks olarak durumu tehlikeli olarak değerlendirir ve çekinir.
Oysa içsel çöküntü bunun tam tersine işler. Yani yok etmeye yöneliktir.
Duyusal refleksler kişisel gelişime bağlı olduğundan bedensel sinir dokusu gibi tepki veremezler.
Gerekli içsel donanımın sağlanmasında ise, akıl süreçlere galiptir ve duyuları kontrol altında tutabilir.
Beden yönetimi insan dışında bir yönetime aittir. Tüm organların işlevsel düzeni insan iradesi dışında gerçekleşir.
Örneğin kalp insanın istemesiyle atmaz.
Göz kapakları insanın düşüncesine göre hareket etmezler.
Alyuvar ve akyuvarları görev tanımlarını insanlar yapmazlar.
Vücuda giren faydalı şeylerin ilgili yerlere, zararlı olanların dışarı atılmasını insanlar planlamaz.
Hücrelerin ölümü, yenilenmesini insanlar sağlamaz.
Fakat duyusal yönetimin niteliği yukarıda söz edildiği gibi insanın akıl ve iradesine bağlıdır.
Eğer insan yaşamına ait his ve düşünce alanları doğru bir birikim ve yönetime sahip değilse, bulunduğu her ortama ve gelişen her olaya karşı yabancılık hisseder. Tanım ve tanımlama da olan yetersizlik ve bilgisizlik korku ve endişeye neden olur. Ve insanların tüm kaybediş nedeni korku ve endişeye bağlıdır.
Korku ve endişe ise insanların dünyasında kendine yer edinmiş karanlık etkileşim ve hisler arasında ki çarpık iletişim noktalardan beslenir.
Hiçbir gerçeğe dayanmayan olasılıklardan kuvvet alır.
Alakasız şeylerden hayali bağlar kurarak düşünce sistemini zorda bırakır.
Bu durumda olan bir insan kendi handikabından ancak kendi kurtulabilir. Harici olan tüm destek unsurları kurtulma isteğine güç verecek şeylerden oluşmalıdır. Kişinin dâhil edilmediği hiçbir planlama sağlıklı değildir. Başrol oyuncusu olmayan hiçbir film hakkında başarı hedefi düşünülemez. Kişinin etkin olarak senaryoda konumlanması kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Bu bağlamda onarım süreçleri; bireyin projeye dahil olması ile birlikte , zarar kaynağını etkisiz hale getirmek, durumun gerçek analizini yapmak, var olan sonuçların hakiki ölçümünü tespit etmek ile başlar.
Olayların sebepleri ve çıktılarını yerli yerine koymakla tamir aşamasına geçişi sağlamak katılımcı iradenin istencini arttırır.
Ve bu mümkündür.
İNTİHAR DÜŞÜNCESİNİN NEDENSEL BAĞLARI VE ÇÖZÜM YAKLAŞIMLARI:
İntihar düşüncesinin gençlik ve olgunluk sürecinin temel nedeni her şeyin anlamını yitirmiş olması, güvenecek bir şeyin bulunmaması ve ümit gerçeğinin kaybedilmesi ile ilgilidir.
Zaman iki elin arasında sıkışmış bir baş mesafesindedir.
Geçmiş karanlığı, geleceğin belirsizliği, düşünceyi insanın kucağına düşürür.
Işığı olmayan akli hezeyanlar kendini çelişkiden kurtaramaz ve yoğun bir uğultu tün his alanını köreltir.
Ve kütlesel bir ağırlığa ulaşan baskı, hayatına son verebilmeye varacak kadar ortaya çıkan çaresizlikle bir hafiflik arayışına girer.
Eline iğne batmasına tahammül edemeyen bir insan, kendini yaşamından vaz geçirebilecek acıya dayanabilecek hale gelir.
Evet, bu bağlamda onarıcı olan yaklaşım, konuya başlarken değinildiği gibi, intihar düşüncesinin belirgin hale gelmesinden önceki süreçleri içermelidir.
Doğru soru ve sorunların kesin bir şekilde ortaya çıkartılması ve çözüm öneri ve yaklaşımlarının,
Sosyo kültürel, milli, dini, geleneksel öngörüler, siyasi popülasyonlar, ırkçı , hissi bağlılıklar gibi anlamsız ve faydasız şeylerden kurtulması gerekmektedir.
Bu noktada elde edilecek en doğru bilgi ve soruna yönelik net karşılık verebilen cevaplar ve uygulanabilirlik realitesi bağlayıcıdır.
Bir insan, tüm insanlıkla ilgili bir varlıktır. Ve insan hayatı hiçbir çekinceye, bilgisizliğe, yetkinsizliğe, işe yaramayan yöntem ve tekniklere, örfi taraftarlıklara, bağnazlığa, mitolojik bağımlılıklara, kişisel ve kurumsal kaygıya feda edilemez ve şahsi kariyer hedefine sermaye yapılamaz.
İnsanların Yaşam Hakkı, sadece barınma ve sosyal imkânlarının karşılanması ile sağlanamaz. İnsanların yaşam hakkı, yaşadıkları dünyanın hayatlarındaki anlamının tespit edilmesi ile bağlıdır.
Bu hakka erişimi bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde engellemek, insanlık genelinde manevi bir soykırımdır.
YAŞAM HAKKINDA DAİR
İnsanlığın yaşam koşullarının ilk maddesini, insanlık onuru oluşturur.
İnsanlık onuru, insanı hayvansal yaşamdan ayrıştıran niteliğin hayatında söz sahibi olabilmesi ile ilgilidir.
Yoksa aklı ve birçok duygusu olan bir varlığa, aklı ve insani duygulara sahip olmayan bir varlığın hayat şartlarını teklif etmek anlamsız ve sorunlu bir yaklaşımdır.
Doğru yaklaşım ise;
İnsanın doğasında olan ve dünyaya gelişi ile başlayan algılama, farkına varma, gelişim ve buna bağlı sorgulama süreçlerine yapısında olan niteliğe uygun cevaplar verebilmektir.
Köreltmek yerine canlandırmak,
Oyalamak yerine doğru yönlendirmek,
Belirsizlik yerine anlaşılır ve ulaşılabilir olmak,
Deneme yanılma yerine, deneyimlenmiş nitelikli uygulamaları önermek,
Yerellik yerine evrensel kaynakların erişimine açık bir vizyona sahip olmak gereklidir.
Evet, İnsanlar hayatlarını; anlamsız bularak, yaşamaya değer amaçları bulunmamak, sorularının cevapsızlığı, sorunlarla başa çıkamamak, ümitlerini kaybetmek, onurlarını yitirmek, yenilenebilmeyi bilmemek, onarım bilgisinden ve bilgeliğinden yoksun olmak, yeniden başlamak için bir nedensizlik, kendi kendine yetecek fikri eksiklik, doğru ve çözümcü desteğe erişememek, objektif ve yapıcı yaklaşımın yetersiz donanımı gibi nedenlerle sonlandırmaktadırlar.
İnsanları bu ölümcül sonuca getiren gerçekliliğin kök nedenlerini söz ettiğimiz yapıcı ve bilgi temelli konulara yönelik olan boşluklar oluşturmaktadır. İnsan ruhunun derinliği ve varlık arayışı şüphelerle, çelişkilerle, anlık tatmin önermeleri ve haz erişim imkânları oluşturmakla engellenmektedir.
Dolayısıyla duygusal ve düşünsel anlamda insanın iç dünyasının maruz kaldığı sentezleme zehirli bir hava meydana getirmektedir. Bir nevi zehirlenmek ve bilinç kaybına neden olan bu etkileşim, yukarıda birçok noktasına işaret edilen deformasyonu sonuç vermektedir.
Böylelikle kaçınılmaz iki yönlü, yani ruhsal ve fiziksel öz kıyım gerçekleşecek zemin bulmaktadır.
Murat Safitürk