Tutunmak, tutmak fiili ile gerçekleştirilen bir eylem anlamına sahip olduğu gibi, bir durumu veya konumu korumak, bir amaç için beklemek, aidiyet veya bağlılığını sürdürmek, endişe duyulan bir şeyden kaçınarak ilgi alanında olan şeylere karşı kontrolü sağlamak gibi insan hayatına çok yönlü etki eden bir kavramdır.
Tutunma etkisini olumlu yönde ele aldığımızda; istikrar gerektiren, bir gayeyi beslemek ve bir hedefe ulaşmak gibi iradi planda kanıksanmış değerlerden doğan, harekete geçirici bir nedensellik olarak tanımlayabiliriz.
Bu bağlamda genel olarak gerçekleşen her yönelim ve işleyişin mantıklı bir açıklaması vardır.
Örneğin:
Bugün ve gelecek için kaynak oluşturan ve oluşturacak varlık/ların korunması,
Yaşama anlam katan; bireysel, kültürel, geleneksel veya inanca dayalı edinimlere ait birikimlerin belirli prensipler içinde yaşatılması,
Bütünsel hayat çizgisi üzerinde faydaya erişim, zarardan uzaklaşma kararlılık ve uygulama özelinde tercih nedenlerin dayandığı, akılcıl gerekçeler barındıran odak notası gibi somut çıktılara sahip nitelikli gereklilik olarak tanımlayabiliriz.
Bu bağlamda ölçü ve ölçüle bilirlik verilerin kanıtladığı davranışlar, doğru ve saygın tutunum dengesini gösterir.
Konuyu olumsuz tutunma üzerinden değerlendirdiğimizde ise ortaya kaotik bir tutum davranış durumu çıkmaktadır.
Bu karışık ve kargaşalı sonucun temel sebebi, bireyin düşünce yapısının hem kişisel, hem de evrensel işleyiş yasalarına ait bilgiden yoksun olunmasıdır.
Bu durum, söz konusu insan algı ve etkileşim de ise şöyle değerlendirilebilir:
İnsanın kendi tarafında olan ile tarafında olmayan şeylerin ayrıştırmasını zihinsel olarak yapabilecek ve davranış olarak lehinde olana yönelip, tercihen de aleyhinde olandan uzaklaşacak düşünce ve eylemde bulunabileceği ilim, deneyim ve iradeye sahip olamamasıdır.
Usavurum yetisinin gelişmediği hayat tanım ve nitelendirmelerinde duygular öncüldür. Öncül duygular nedensellik ilişiği ile hareket etmezler. Böylelikle bilgelikle işlenmemiş kaba hislerin baskın olduğu insan doğasında ise etki ve tepkiler anlık gelişir ve hiçbir delile dayanmaksızın bir karakter refleksi olarak kendini gösterir.
Örneğin:
Bazı anlaşılamayan davranış ve ısrarlı tutumların sebebi, değişimin getirdiği olası risklere karşı duyulan korkunun ayak dirediği tutunuş direnişleridir.
Değişimin önerdiği yeniliğin içeriğinde olan farklılıklar, alışkanlıklar için tehdit olarak algılanır.
Bilinç ve denge kontrolünden uzak duyusal tepkimelerle beslenmiş alışkanlıklar öyle saplantılara döner ki, insan kendi yararına olan gelişmeleri anlayamaz. Mutlak bir şekilde kendi faydasına yönelik olarak karşısında bulduğu öneri ve teklifleri değerlendirebilip, kabullenemez.
Çünkü sorunların varlığı hayata enerji katan ve yaşamak için neden oluşturan bir özümseme ile benimsenmiştir.
Problemlerden uzaklaşmak adeta yalnızlık, çaresizlik ve derin bir boşluğa düşmek gibi algılandığından endişe vericidir.
Oysa tutunmanın bu yönü bir yaşam kaynağını korumaktan çok daha ötede bir durum olarak onur kırıcıdır ve hayatı içinden çıkılmaz bir sorun yumağına dönüştürmeye yarar.
Çünkü insan varoluş hakikatinin ölçeğinde, iyi ve kötüyü ayrıştırıcı akıl, her şeyin gerçeğini bulmaya yönlendiren vicdani bir değer, asil duygular üreten ve onları besleyen gönül, yeteneklerini işlevsel bir forma sokan irade, üretmek ve gelişmekten haz alan tatmin duyguları, bilmek, öğrenmek, keşf etmek, edinimleri aktarıp paylaşmak gibi birçok donanım, istek ve ilkeler bütünlüğüne sahip ruh taşıyan bir varlıktır.
Söz konusu bu tasarımın dışında bir beşeri konumlanma, ancak karanlık bir dünya vaat edebilir.
Bununla birlikte;
İnsanın bilmediği şeylere karşı çekince duyması, tüm canlıların ortak özelliğidir.
Bütün gelişimini bir yuvada gerçekleştiren kuş yavrusunun, alıştığı ortamı terk etmekte yaşadığı çelişkiye benzer örnekli canlı davranışlarına şahit olmuşuzdur.
Ancak kanatlarını çırparak kendini boşluğa bıraktığında, doğasında olan donanımın yeterliliğini fark eder. Bununla birlikte açığa çıkan özgüven onu kendi yaşamındaki özgün özgürlüğe taşır.
Bu durum insan için biraz komplikedir. Çünkü insan sadece güdüsel olarak hareket edemeyen bir yapıya sahiptir.
Yukarıda söz edilen bilinçli gelişim ve bilgesel farkındalığın denge unsuru olan muhakeme, duygu durum etki alanını yönetecek yetkinlik ve yeterliliğe sahip olmamış ise, bu insanın aklı, hisleri, birikimleri, kurguları, kuruntuları, hayalleri, kendinde kabullendiği gerçekliği, niyet ve davranış planlarının önüne engel olarak çıkar.
Çünkü gerekçeler ihtiyaçlar bağlamında ifade edilen mantık ölçüleri ile net tanımlanmamış ise, hiçbir kanıta gerek olmadan ortaya çıkan his yoğunluğu, kişinin irdeleme yönelimini kıracak bir şekilde ve genelde öteleme önerimli bir dayatma ile tüm işlevsel eğilimi baskılar.
Böylelikle tutunma iradesi, tutulmaya evrilir ve uzun tutukluluk süreçleri başlar. Mazeret kelepçeleri, olasılık prangaları insanı kendi duygu ve düşünce zindanına mahkûm eder.
Bu hapis karanlığından kurtulmanın tek çaresi, bağlayıcı görünen nedenlerin ne olduğu gerçeğine ait bilgiye erişim istekliliğinin etkili bir şekilde ortaya çıkarılmasıdır.
Eğer bu içerikteki sorgulamaların hakikat bilgisine dayalı olarak tanımladığı gerçek durum, konum değişimi veya yeni davranış girişimine irade oluşturarak harekete geçirici etkilemeyi sağlamışsa özgürlüğe doğru ilk adımlar atılmaya başlamıştır.
Bu bağlamda, yani gereklilik, istek ve irade bileşenlerini niyetten fiile çıkartarak yürümeyi temin edecek asıl neden ise cesarettir. Ve cesaret, ilgilenilen ve etkilenilen şeylerin niteliklerinin bilinmesinden doğan güven ile elde edilir.
Örneğin:
Olasılıklar kendi içinde çarpan etkiye sahiptir.
Her şeyin yapısında bulunan karşıt oluşum dengeleri olasılıkları sonsuza taşıyabilir.
Bu handikap gibi görünen durum, tezlerin ortaya koyduğu delillerin gücünü göstermek için var olan varsayımsal önerme kuralları olduğunu anlamak, tüm ilgi ve alâka alanında aksiyon alan veya var olan şeylerin gerçeğe olan katkısı ve olaylara olan etkisini, farazi ve hayali muhtemellikler içinde değil, hakikatin kendini ifade ettiği netlikle kavramayı netice verir.
Anlamakla ortaya çıkan benlik saygısı, yaşamsal yönetim iradesini soğukkanlılıkla etkin duruma getirir.
Böylelikle kuruntulardan arınmış, gerçek durumu ortaya çıkmış, deforme olmuş hayalden güç almayan, vasıflarını olduğu gibi gösteren, şüpheden kurtulmuş bir tutunma hakikati varoluşu besleyen nitelikle yaşama katkı sağlayabilir.
Özetle yaşama ait işleyiş yasaları ile insan doğasında olan düşünsel ve duyusal yazılım varoluş programına uygun anlayış ve işletim sistemine ait değerler yaşama hâkim olmaz ise birçok çatışma ve taşkınlık durumları hayatı istila eder.
Bu istilaya karşı insan doğasının verdiği ret tepkileri, dinginlik arayışı yapay gerekçeler ile engellenmeye çalışıldığında ise birçok davranış problemi ortaya çıkarak yaşam anlam ve kalite anlayışını bozar.
Evet, sağlıklı hayat tutunmaları yukarıda söz edildiği gibi, yaşamın an ve devamını etkileyen yapıcı hususlara yönelik olduğunda bir anlam ifade eder.
Gerekçeler somut ve verimlidir.
Değerler ölçülebilir hakikatlerden oluşur.
Her kazanımın yaşamsal döngüye katkısı, her geçişin bıraktığı izler ve dönüşümün kaçınılmazlığı nitelik üreten işlevselliklerdir.
Değişim, alışkanlıkların atıl hegemonyasını yenilikle, katılımcı yenilikçilikle revize eder reformlardır.
Yani yenilenmek için mevcut durumun değişimi kaçınılmazdır. Hayat şartları insanı bu değişime zorlar. Durumu içinden çıkılmaz hale getiren şey ise insanın olumsuzda olsa alıştığı durumu değiştirmeye karşı direnişi oluşturur.
Yoksa hayat, kuşattığı her şeyi ve hiç kimseyi aynı pozisyonda tutmayan hareketliliğe sahiptir.
Bu bağlamda doğru tutunmalar, akıl ve bilinç eşliğinde yaşama sinerji katan unsurlarla birlikte hareket etmeyi temin ve tesis eden, farklı ve mantıklı formlar oluşturarak hayatı monotonluğun yıkıcı etkisinden kurtaran nitelik bağlarıdır.
Yanlış tutunmalar ise; kaynağı deforme olmuş, istikrarsız his ve kaygılardan beslenen, cesaret kırıcı ve yıpratıcı nedenlerin varlığını dengesiz bir şekilde sürdürmesine izin veren niyet ve davranış biçimidir.
Sonuç:
(Şeyh Galip, 1757-1799)
“ Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen ”
“Ey insanoğlu ! Kendine saygıyla yaklaş; çünkü sen evrende var edilenlerin özü/göz bebeği olan bir insansın.”
Murat Safitürk