Hayat sürülen dünyanın ve dünya hayatının devamı bağlamında ait olduğu evrenin yaşam koşullarını destekleyen yönleri fiziki kurallar olarak alan hâkimiyetine sahiptir.
Yani tabiat her şeyi ile bir işletim yasasına tabidir. Üzerinde gerçekleşen olaylar, değişim ve dönüşümler, mevsimler ve doğa ile ilgili olaylar belirli bir program ve düzen içindedir.
Ancak insan faktörünün yıkıcı müdahalesi birçok dengeyi alt üst ederek, yaşam imkân ve kalitesini olumsuz etkilemektedir. Hatta çeşitli argüman ve materyaller ile uzayda bile kendisine bir çöplük oluşturmuştur.
Ayni şekilde insan hayatını tehdit eden unsurlar, aksiyonlar insan eli ile gerçekleşir. İnsanın fiziksel yaşamı, toplumsal konumu, bedensel gereksinimlerine ait ihtiyaçları çeşitli araç gereçlerle ve yine beşeri düzenlemeler içerisinde karşılanır. Organik olanlar, endüstriyeller, zararlı katkı maddesi bulunanlar, zararı az olanlar vs…
Bunun gibi insanın manevi ihtiyaç dünyası içinde yine insan müdahalesinin olduğu bir kompleks yapı vardır.
Bu yapı o kadar çok şubeleşmiş ve o kadar çok üretim yapmıştır ki, tercih ve karar bağlamında büyük karışıklıklara sebep olmaktadır.
Çünkü her şey aynı Pazar yerinde satışa sunulmuştur.
Pazarlamanın gereği olan reklam tanıtım faaliyetleri ile sürdürülebilirliği sağlamak için tutundurma çalışmaları hız kesmeden ve sürekli güncellenen bir şekilde yapılmaktadır.
İnsan doğru alışveriş yapabilmek için güvenli satın alma gerçekleştirecek bilgi ve donanıma sahip olmadığı zaman, pazarlama ve satışın etkisinde kalarak hiç ihtiyacı olmayan şeyleri alabildiği gibi, kendisine zararlı olabilecek şeyleri de tedarik edebilir.
Yine bununla birlikte bir iktisat bilgisi, yani bütçe yönetim planına sahip değilse, düzensiz harcamalarla sermayesini tüketecek kaynak aktarımlarında bulunabilir. Satıcıların kâr endeksli görüşlerinin merhamet barındırmadığı profillerde alıcının uğrayacağı zararın hiçbir önemi yoktur, bir anlık doyun için bile feda edilebilir.
Ve insan bilinçsiz veya belirtildiği gibi harici etkenlerin baskısı ile giriştiği bu ticarette mutlak zarar edecek ve birçok birikimini kaybedecektir.
Bu noktada üç türlü davranıştan söz edebiliriz.
Birincisi: İhtiyaç analizi yapılmış, iktisadi ölçekte gereksinimler belirlenmiş, doğru tercihler ve güvenli alışveriş prensipleri ile gerçekleşen alış verişlerdir.
Bu durumda mutlaka bir Satınalma gerçekleşmeyebilir. Çünkü bilinç zararlı olandan uzak durmayı, gerekli ve faydalı olanı uygun ölçülerle tedarik etmeyi temin eder. Bu bağlamda Pazar bilgisi, arz talep sistematiğinin nasıl oluştuğu hakkında açık bir akla ihtiyaç vardır.
İkincisi: Gereksinimlerini hisseden ve kısmen de belirleyen alıcının, satıcı etkisi ile gerçekleşen sınırlı irade alış verişleridir.
Bu durumda pişmanlık varsa da kısmen fayda temin ettiğinden tüketim döngüsünün bir parçası olur ve de aidiyet hissi ile sürekli müşteri olarak kendini konumlandırır. Daha iyisini gerçekleştirmek için devamlı bir şekilde tüketime devam eder ve etkileşimi sürdürür.
Üçüncüsü: Hiçbir reel ihtiyacı hakkında bilince sahip olmadan ve sorgulamadan yapılan alış verişlerdir.
Algısı bir şekilde kapanmış, zarar ve fayda ölçeğini yitirmiş, uyarıcı bir içsel mekanizmaya sahip olmayan bu kişiler her şeyi ile tüketilen müşteri sınıfıdır. Önerinde ne bulursa alırlar ve onların önlerine popüler ne varsa koyan bir sistem vardır. Dolayısıyla farkındalık elde edemeyecek kadar kör bir saplantı içinde erimeye devam ederler.
Bu alışverişlerin iki ve üçüncü kısımlarında özetlenen müşteri ve alış veriş tipi insan açısından donanımsal kayıplar oluşturan ticaret tipidir.
Kaybeden insanlar, yitirdiklerini tekrar kazanabilmek adına genelde aynı alanda mücadele ederler. Oysa o alan çok yönlü ve planlı olarak bir teşekkül olarak aktiftir. Yani yenilgi kaçınılmazdır.
Yine farkındalığı ve değerlendirme yetisi çalışmayan insanlar, arz tarafından kıymetsiz fakat olması gereken kalabalıklardır. Çünkü onların bilinçsiz ilgisi, çarpan etkisi ile kendi gibi olanlara yol gösteren bir konumdadır.
Fakat her iki gurubun ticari metaforla anlatılan bu alış verişte yitirdiği kendi değerleri ve tükettikleri öz benlik sermayesidir. Bu kayıp bir emtia kaybı değildir. İnsanı derinden etkileyen, karşılıksız karşı koyuşlarla bitkinlik meydana getiren, kaotik bir düşünce kargaşası oluşturan kalıntılar bırakan bir ezinti sonuçlu bir çıktıdır.
Tükenmişlik sendromu ile betimlenen bu durum depresif derinliğe giden yolu açar.
- Tatminsizlik,
- Başarısızlık,
- İsteksizlik,
- Tembellik,
- Amaçsızlık,
- Hedefsizlik,
- İlke yoksunluğu,
- Yalnızlık,
- Güvensizlik,
- Endişe,
- Kararsızlık,
- Belirsizlikler,
- Beklentiler,
- Şartların direnişi,
- Yenilgiler,
- Kabiliyetlerin yetersizliği,
- Algı çöküntüsü,
- Takdir edilmemek,
- Sevgisizlik,
- İlgi görememek,
- Benimsenmemek,
- Beğenilmemek,
- İstenmemek,
- Örselenmek gibi birçok etkenin oluşumu hem düşünce hem de davranışlar üzerinde psikolojik olarak yıkıcı bir yapıya sahiptir.
Bu kadar çok olumsuzluk etkisine karşı bir tek tanımlama gerçeğinin, kavrayış yetisi üzerinde belirgin ölçülerle kurulumu tüm soruların cevabının bulunması için yeterlidir.
Örneğin;
İnsan zayıf yapılı ve eli nereye uzansa orada kendini ilgilendiren bir ihtiyacın varlığı mutlak olan bir varlıktır.
Burada tüm düzeni sağlayacak olan esas ise; yukarıda belirtilen birinci alıcı gurubunda olan tüketim bilincine sahip olmaktır.
Yaşam kalitesini belirleyen şeylerin bedensel ihtiyaç tedariki olmadığı bilinci hayat değerini ciddi anlamda yükseltir. Fiziki hazların, insanı suçluluk baskısı altında bırakmayan ve duygusal sıkıntıya neden olmayan şeylerden tercih edilmesi ruhsal sağlık açısından önemlidir.
Dolayısıyla yönelinen ve edinimi hedeflenen şeylerin nitelik ve katkısal özellikleri mutlak bir seçicilikle ele alınmalıdır.
Olur olmaz şeyleri kabul etmek, her teklifi sorgusuzca benimsemek, her davet edilen etkinliğe katılmak, yine her subliminal önermenin oluşturacağı içsel değişimin önünü açmak, fayda zarar analizi yapmadan düşünce dünyasına ve ilgi alanına her gelen şeyin girişine izin vermek, kendini tesir altına almakla zihinsel saplantı şantajına dönecek ve dürtü kontrolünü kaybettirecek bağımlıklara temas etmekle irade kontrolünü kaybetmek dayanıksız kırılganlığa sahip bir insan modeli oluşturur.
Hayat anlam değerini bulmadığında, onu yitirmemek için bir sebebe ihtiyaç yoktur. Çünkü var olmak ve yaşamanın tanımlanmış niteliğinin olmadığı durumlar, insan ve kâinat bütünlüğüne ait bağların kopmuş olması demektir. Bu bağların kopukluğu durağan bir durum oluşturmaz. Aksine ihtiyaçlar ve karşılanması arasındaki yöntemin bilinç kaybına neden olduğundan döngüsel yıpranma süreçlerini besleyen bir handikaba dönüşür.
İnsan bu iç seslerinin tırmalayıcı ve senkronize olmuş protestosuna fazla dayanamaz.
Dolayısıyla ya bu iç seslerinden, aşırılıklar yaparak kulağını tıkayacak ya da bir şekilde bu sesleri susturacak.
Depresif derinlik; içsel ihtiyaçlara göre hatalı tedarik, yanlış tüketim ve bu tüketim alışkanlıkları ile oluşan tatminsizlik, beceri kaybı, ümitsizlik ve yukarıda bir kısmı ifade edilen duygu –durum bozuklukları ile meydana gelir.
Öncelikli olarak yeni nesiller için olumsuz gelişimi önlemek, ikinci olarak, etkisel alış verişten doğan zararı durdurmak, üçüncü olarak ise bilinçsiz tüketimden meydana gelen hasarlı yapıyı onarıcı uygulamaları aktive etmekle bu çukurun daha da derinleşmesi engellenebilir.
Murat Safitürk