İnsan hayatının en önemli etkileşim içinde olduğu alan, içinde bulunduğu toplum hayatıdır. Sosyal yaşam, fıtratın dayanışmaya açık doğal yapısıdır. İnsanlar birbirlerinden etkileşim içinde oldukları gibi çok geniş bir sahada da iletişim içindedir.
Örneğin;
Toplumsal sınıflar,
Meslekler,
Kurumsal Eğitim,
Deneyimsel öğretiler,
Nesnesel ve duygusal alışverişler,
Kültürel aktarımlar,
Taraf olmak ve Aidiyet olgusu gibi binlerce şubesi olan çok geniş bir dairede yaşayan insanlar, gereksinimin türüne göre birbirleriyle veya kurum/kuruluş temsilcileri ile diyaloga girerler. Tüm bu hareketlilik ihtiyaç duyulan şeylerin tedarikiyle ilgili süreçlerdir. İnsanlık tarihi boyunca da süregelen bir beşerî sistemdir.
İnsanın çok yönlü yapısı, ilgili olduğu hayat daireleri, zamanın getirdiği değişim ve yenilikler için optimize olma gerekliliği, plan dışı gelişmeler, beklenmeyen ve mevcut durumu etkisi altına alan hadiseler kendine özgü yapılanmayı gerekli kılar.
Hakkında bilgi eksikliği olan her konu öğrenim eğilimine doğru evrilirken, spontane bir şekilde ortaya çıkan ve tecrübe edinilmemiş olaylar ise ilk defa gidilen bir şehirde duyulan yabancılık hissini verebilir.
Bu durumlarda insan destek almayı, kendisine faydalı olacak birikimlerden faydalanmayı ister. Çünkü yaratılışı gereği, kendisine yarayışlı olan şeyleri kazanım, zarar verici şeyleri uzaklaştırma gibi bir programa sahiptir.
Erişkinlik zamanına kadar ihtiyaçları ebeveynleri ile karşılansa da sorumluluk evrelerinde durum başka bir boyuta geçer. Kişisel hayatının gelişim özelliğine göre oluşan karakteri özgün bir renge bürünür ve kendi dünyasına ait işlerin görülmesinde birincil bir konuma gelir.
Ve İnsan elde ettiği donanımı ile bazı sorunlar ile başa çıkabilse de haricen meydana gelen, ya da baş edilmesi güçleşen şeylerde, yukarıda söz ettiğimiz sosyal hayat gereksinimlerinin giderilmesinde gösterdiği performansın bu noktada ki versiyonuna başvurmak durumunda kalabilir.
Yakın tarihe kadar kadim bilgelik müesseseleri büyük oranda sorun giderici, tamamlayıcı ve onarıcı bir rol alsa da yaklaşık ellik yıldır etkin işlevsellik başka bir forma kaymış, geleneksel birikimin yeni bir dile ve teknik bir dönüşüme ihtiyacı kaçınılmaz bir şekilde kendini göstermektedir.
Bununla birlikte fıtrattan beslenmeyen felsefenin hayat algısı ve çatışma eksenli ve de ego merkezli dayatışlarından oluşan danışmanlık popülasyonu ise anlık motivasyonlar sağlayan özelliği ile hiçbir sorunun üzerinden gelememektedir.
Bu bağlamda kullanılan yöntemler yeterli yöntemler değildir.
Oysa, İnsanın yaratılışı ve işleyiş yapısı gereksinimlerini tedarik etmekteki metodoloji ve argümanları göstermektedir. Ve insanların çoğu gerçekten neye ihtiyacı olduğunu bilmektedir. Ne yapması gerektiği hakkında da bilgi sahibidir. Ancak gerek kısır döngü gerek alışkanlıkların değişime direnişi olsun hareket iradesini baskılar. Ve bununla birlikte suyun karşısında kendisini neyin beklediği hakkında ki deneyimsizlikten fırsat bulun kuruntular cesaretini kırar.
Bu nokta olayları dışarıdan gözlemleyebilen, problem ve çözümü bir birbirini arayan uçlarını birleştirmenin katılımcı etkisini temin edecek bir bakış gereklidir.
Murat Safitürk