İnsan iyi ve kötü şeyleri kendinde aktive edebilecek donanıma sahiptir.
Eğilimlerini oluşturan karakter yapılanması, istediği şeylere erişim yeteneklerini de biçimlendirir.
Ulaşmayı dileği her ne ise, tutkusunun derecesine göre ona ulaşır.
Yani bazen istediği şeye ait bir parçaya, veya elde edilmesi ile çıkacak bir sonucun bir ucuna, veyahut anlamından bir kesit olan detay bir manaya, ya da bir şekilde bütünün kendisine ulaşır…
Ancak arzusu, istediğinin de ötesine geçer ve İnsan ne elde ettiğinin farkına bile varamaz. Bu duyusal taşkınlığın getirdiği tatminsizlik, yaşam kalitesini bozar.
Doğru amaçlara sahip olmak, bir denge unsurudur. Doğru hedef oluşumu niyet ölçüsüyle orantılıdır.
Dolayısıyla neyi nasıl ve neden istemekle ilgili bir bilinç, güzel bir hayat desteğidir.
Terkedilmesi gereken şeyleri terk etme iradesini ileri sürmek, vaz geçmenin hiçte o kadar zor olmadığını insanın aklına ve kalbine gösterecektir.
Asıl varlık nedeninin hakikati anlaşıldığında, gölgelerin önemsizliği de ortaya çıkar.
Kendini ispat etmek, olduğundan farklı görünmeye çalışmak, beğeni toplamak için türlü türlü renklere girmenin gereksizliğinin idrak edildiği bir yaşam, insanı kendi bencil isteklerinden, egonun ağır yükünden ve başkaları için almaya çalıştığı nefeslerin sıkıştırılıcığından kurtarır.
Evet,
- İnsan, varoluş onuruna ait olan değerlerini canlı tutmalı.
- Seçkin kişiliğinin farkında varmalı.
- Fayda üretmeli.
- Yararsız ve değersiz şeylerden uzak durarak temiz kalmalı.
- Basit zevk ve geçici hazlara tenezzül etmeyerek olgunlaşmalı.
- Varlık amaç olgusunu tanımalı.
- Zarar vermemek ve zarar görmemenin akılcıl tavrını hareket merkezinde konumlandırmalı.
- İçsel tedarik ve Ruhsal gelişimine yatırımlar yapmalı.
- Kontrollü istenç yanlısı istekler ve durumlara sahip bir şekilde, nereye çıkacağı belirsiz yolların çağrısına direnç göstermektir.
Ancak insan işlenmemiş yanının hoyratlığı ile oluşan zaafları sebebi ile olayların ve düzensiz duygularının yenilgisine uğrar.
Başarısızlıkları umudunu kırar. Ne yapacağınız bilemez hale gelir.
Hiçbir yerden kendisine bir yardım bulamaz. Tesellisizlik içinde hayatı zorlaşır.
Adeta tüm dünya karanlığa bürünür. Sesi hiçbir yerden duyulmayacak kadar yaşama uzak düşer.
Sanki her şey tarafından dışlanır.
İşte bu yoksunluk kokulu hava İNADINA ve İNSANCA yaşamanın davet esintisidir.
Murat Safitürk